Kurumsal organizasyon şirketi M3 Works’ün kurucusu, iki kitap yazarı Erdem Genç’le girişimcilik hikâyesi üzerine konuştuk.

Girişimcilerin geçmişlerine baktığımızda farklı hikâyelerle karşılaşıyoruz. Sizin hikâyeniz nasıl başlıyor?

Her genç gibi evde babayla kavgalar ediliyordu. Benim de bir gün canıma tak etti ve ‘’Senden bir daha para almayacağım’’ dedim. Büyük hataymış tabii. Evden okuluma yürümenin 45 dakika sürdüğünü birçok kez deneyimledim. Babam bakkalı. Ben beşinci sınıfa giderken dükkânı bana bırakıp giderdi. Para alışverişini, esnaflığı, ticareti bu sayede öğrenmiştim. Üniversiteye geldiğimde bir rock kulübü kurmak istedik. Müzik kulübü var diye izin vermediler. İmza topladım müzik kulübünün ismi değiştirildi, rock kulübü oldu. Ben kulübün kurucusu olarak başkan da seçildim. Bol bol aktivite yapmaya başladık, partiler, konserler, organizasyonlar… 250, 500, 1000 TL derken bayağı para kazanılmaya başlandı ama ben dokunamıyorum çünkü kulüp başkanıyım ve kasaya gidiyor. En çok çalışan benim ama beş kuruş girmiyordu cebe. Ondan sonra benim para kazanmaya ihtiyacım var dedim. Önce M3 diye bir isim buldum sonra kendi partilerimi yapmaya başladım. Ondan bayağı da para geliyordu. Bir de havalı bir şey. Böyle konserler, organizasyonlar düzenleyerek başladım.

Üniversitede mühendislik okudunuz. Sonra nasıl farklı bir alana yöneldiniz?

Ben hep sevdiğim işi yapmak istedim ve makine mühendisline girdiğim zaman bunu sevmediğimi fark etmem çok uzun sürmedi. Şan ya da konservatuara girmek istiyordum. Babam ‘’ aç kalırsın ne gerek var’’ dedi. Bende bari doktor ya da mühendis olayım dedim. Doktor olamam kan tutar, o zaman mühendis olayım dedim. Ama şimdiki planım doktorayı bitirirsem ikisini bir arada olmak. Makine mühendisliği stajı yaparken fark ettim ki bana göre değil. Rutin gelmeye başladı. Birde rahat durmuyorum. Her şeye karışıyorum. Ben böyle bir hayat istemiyorum dedim, başka alternatifler aramaya başladım. En sevdiğim şeyin müzik olduğunu müzik kulübünde keşfettim. Hem müzikle uğraşabiliyorum, hem sanatçılara dokunabiliyorum hem de kendi grubuma vakit ayırabiliyorum. Ben organizatör olacağım dedim sonunda.

Ve ilk organizasyonunuzu yaptınız?

Evet. Buna karar verdikten sonra bu işteki en önemli adamla tanışayım dedim: Ahmet San. İletişime geçtim, web sitesi yapacağım dedim. Kabul etmediler. Ücretsiz yapacağım deyince kabul ettiler. Ama web sitesi yapmayı bilmiyordum o zaman. Biriktirdiğim param var, benimde iş yapmam lazım dedim. Bakkallıktan paranın nasıl zor kazanıldığını biliyordum. Harcamamayı da biliyordum. Bağlantıları kurdum. Yedikule zindanlarında konser izni aldım. Ama remi şirketim yoktu o zaman. Açık hava konseri yapacağım. Hayko Cepkin’ e gittim, Duman’ a, Erkin Baba’ ya. Öğrenciyim ona göre bir fiyat verin dedim. Birkaç kişi daha buldum, yedi grupluk mini bir festival organize ettim. Her yerde M3 brandaları, M3 tişörtlü 50 kişi çalışıyor. El ilanları basıldı. Benim para çatır çutur eridi. Oysa her şey süper geçecek zannediyordum. 25 bin kişilik dev alan. En az 20 bin kişi gelse tamam. Ama o gün yağmur yağdı ve sadece 2000 bilet satıldı. Ben ortada beş parasız kaldım. Bir sürü adamda benden para almak istiyor ve ben 21 yaşındayım, perişan, sürekli senet imzalayan bir halde…

Şirketi nasıl kurdunuz?

Bir süre ikinci el ürün ne varsa satmaya başladım evde. Sonra Doğubank’ ı keşfettim. Çok ucuz elektrik eşyalarının gidip fotoğrafını çekiyordum, siteye koyuyordum, üzerine kar koyup dağıtıyordum. Bayağı satış yapmaya başladım. Satın almam gerekmiyor, tabi hiç para yok. Biber gazı, telsiz ne varsa her şeyi satıyorum. Web sitesi gibi yapıyordum. Bir gün Zonguldak’ tan biri benimle iletişime geçti ‘‘ Siz web sitesi yapıyorsunuz galiba, teklif verir misiniz’’ dedi. Aradım ve  ‘’Zonguldak’ a gelerek ihtiyaçlarınızı yerinizde görüp ona göre teklif vermek istiyorum’’ dedim. Bayıldı. Çünkü kimse böyle bir şey yapmamış. 21 yaşında olduğun için kimse seni ciddiye almıyor, o yüzden takım elbise ayarladım. Web sitesini iyi yapan bir arkadaş da buldum. Gittik görüşmeyi yaptık. İşi aldık. Aldığım paralarla borçları ödemeye başladım. Zonguldak’ a gitmeden önce de bir şahıs şirketi kurdum.

Ritmpark işi nasıl başladı?

Basgitar çalıyordum, arkadaşım da keman çalıyordu. Bir gün perküsyoncu Okay Temiz’ inkonserine gittik. Ben de öğrenmek istiyorum dedim. Ama ona harcayacak param yok. Ritmpark adında bir site kurduk. Kurs yapmaya başladık, bir yerle anlaştık. Sen bize hocayı, mekânı ayarla, biz sana müşteri getirelim dedik. Başladık oradan kurs yapmaya. Az kişi geliyordu ama en azından biz işi öğreniyorduk, bedavadan ders alıyorduk. Daha ilk hafta Rock&Coke festivali için P&G’ den aradılar. ‘’Standımızda ritm atölyesi işi yapar mısınız’’ dediler. Tabii dedim, ritm atölyesi bizim işimiz. ‘’Taklif verin, referanslarınız neler’’ dediler. Tabii referans yok. Ben de elimdeki en güçlü silahı kullandım. Çok düşük bir bütçe verdim. Kabul edildi. Ekip kurduk, dört kişi gittik. O işi aldık yaptık ve çok keyifli geçti. Sonra bir sürü yerden iş geldi. Bu tarz takım çalışması işleri başladı.

M3 Works’te neler yapıyorsunuz?

Biz kurumlara eğlenceli takım çalışmaları ve motivasyon eğitimleri düzenleyen kurumsal bir organizasyon şirketiyiz. Şirketlere çeşitli atölyeler düzenliyoruz.  Geçen sene 60 atölye vardı, şimdi 100 atölye var. İlk sene altı atölye vardı. Sürekli yeni bir şeyler ekliyoruz. İnsanlar powerpoint’ ten sıkılıyor, biz arka plan grafiklerini de değiştiriyoruz. Özel oyunlar yazıyoruz firmalara, Google Glass gibi araçları da dâhil edeceğiz.

M3 Works atölyelerini nasıl geliştirdiniz?

Dil kursu için İngiltere’ ye gitmiştim. Orada organizasyonlara katıldım, firmalarla görüştüm. Ritm atölyesi sadece eğlence değilmiş. İnsan kaynaklarının kullandığı eğitim metotlarından bir tanesiymiş. Takım çalışması, motivasyon, iç iletişimi güçlendirme, konsantrasyonu arttırma gibi detayları varmış ve başka eğitimlerle veriliyormuş. Artı, bunu yapan firmalar sadece ritm yapmıyor. Dans atölyesi, define avı gibi yüzlerce hem sanatsal hem de zihinsel birçok atölye var. Bizde alternatif olarak atölyeleri arttırdık. Yurtdışındakileri Türk işine uyarladım. Bir sürü atölye oldu, sonra mekân organizasyonlarına başladık. Toplantı ve kongre organizasyonları da yapıyoruz ama bunun içinde eğlence, grup çalışması olmak zorunda. Organizasyonu biz yapıyorsak eğlenmek zorundasınız şekline dönüştü M3.

Kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Çocukluktan beri günlük tutuyorum, deşarj olmak için yazı yazıyorum. Birikmiş öykülerim vardı, çoğunu lisedeyken yazmıştım. İlk kitap Debur öyle çıktı. Young Ceo Club bünyesinde üniversitelere seminerlere davet edilmeye başlandım. Sonra kendi öykümü ‘’ 20 Yaşında Patron Olmak’’ diye slayt haline getirdim. Bol bol anlatmaya başlayınca dedim ben bunu kitap yapayım. 20 Yaşında Patron Olmak kitabına kendi deneyimlerim yanında diğer girişimci arkadaşlarımın da öykülerini aldım.

Ve kendi yayınevinizi kurdunuz…

İlk kitabımı birçok yayınevine yolladım. ‘’Hayır’’ dediler. Eyvah kimse yayınlamayacak derken Ankara’dan bir yayınevi basabiliriz dedi. Sonra İstanbul’ dan da onay gelince ben İstanbul’dakine gittim. Yayın evinden çıktı ama pek tanıtım yapılmadı, tek tek gazete ve kitap eklerini aradım, tanıtımını yaptım. Afişlerde, gazete eklerinde yayılmaya başladı. Ben bir yayınevi kurabilirim dedim. O sırada kitap eleştirileri yazan reklam yazarı Sedat Demir ile karşılaştık. Benim en büyük hayalim bir yayınevi kurmaktı, dedi. Tamam, gel kuralım dedim. Hemen başladık. Park Kitap Yayınevi olarak kitapları çıkarttık. Ve şu an büyük yayınevleriyle beraber Cağaloğlu’nda devam ediyoruz.

Kitabınızda yer alan 20 genç girişimcinin ortak özelliği ne?

Emir almayı çok sevmiyorlar. Daha özgürlükçü, değişen koşullara adapte olabilme becerileri yüksek.

Profesyonel anlamda bir işte çalışmamışsınız. Bunun avantajları ve dezavantajları neler oldu?

Stajlar yapmıştım. Ama keşke çalışıp gelseydim. Bir organizasyon şirketinde çalışsaydım zaman ve para kaybını önlemiş olurdum. Dezavantajı da bunun kısır döngüye dönüşmesi. Düzenli maaş tatlı bir şey. O döngüye girip çıkamayan arkadaşlarım da oldu.

erdem-gen-m3-works-1-638

erdem-gen-m3-works-2-638

erdem-gen-m3-works-3-638